Deneysel psikoloji nedir?

Deneysel psikoloji, zihin nasıl çalıştığını bilimsel yöntemler  ve ampirik yaklaşımla açıklar. Deneysel yaklaşım, kontrol ve yenilikler için katılımcılara deneysel koşullarda bilimsel testler uygular.

Bu, bir grup katılımcının bir uyarana (veya uyaranlara) maruz kaldığı ve yanıt olarak davranışlarının kaydedildiği anlamına gelir. Bu davranış, nötr bir uyaran, bir uyaranın yokluğu veya bir kontrol grubuna karşı olabilecek bir tür kontrol koşuluyla karşılaştırılır.

Deneysel psikoloji, insan düşüncelerinin, duygularının, eylemlerinin ve bunların ötesinde  zihinsel koşulları  içeren insan olmanın herhangi bir yönünün test teorileriyle açıklanmasıyla ilgilidir. İçinde birçok disiplin içeren geniş bir kategorisi olan multidisipliner  alandır. (örneğin davranış psikolojisi, bilişsel psikoloji). Aşağıda, deneysel psikolojinin kısa bir tarihi, onu karakterize eden yönleri ve bu alanı şekillendirmeye devam eden araştırmaları özetleyeceğiz.

Deneysel psikolojinin kısa tarihi

Her şeyde ve belki de özellikle bilimsel fikirlerde olduğu gibi, bir düşüncenin veya yaklaşımın tasarlandığı anı kesin olarak belirlemek zordur. Ancak, 1830’larda deneysel psikolojinin ortaya çıkışında yaptığı çalışmalarla en dikkat çeken bilim insanlarından  biri, Gustav Fechner’dir. Leipzig Üniversitesi’nde Biyoloji doktorasını tamamladıktan sonra [1] ve profesör olarak çalışmalarına devam ederek, zihinsel durumların açıklanmasında önemli bir atılım yaptı.

Schultz’un anlattığı  gibi [2]: “Fechner, bir uyaranın yoğunluğundaki bir miktar  artış,  duyumun yoğunluğunda bire bir artış yaratmadığını savundu . Bu nedenle, uyarıcı yoğunluklarının etkileri mutlak değildir, ancak halihazırda var olan duyum miktarına göredir.” Duyumların uyarımlarının logaritması oranında artacağını saptayan psikofizik yasası olarak da açıklanmıştır.

Bu sonuçta zihinsel algının maddi dünyaya duyarlı olduğu anlamına geliyordu-zihin bir uyarana pasif olarak cevap vermiyor (eğer durum buysa, bir uyaranın yoğunluğu ile gerçek algısı arasında doğrusal bir ilişki olacaktır), ancak dinamik olarak ona duyarlıdır. Bu anlayış sonuçta deneysel psikolojinin psikofizik teorisini şekillendirir-beynin çevreye tepkisinin hesaplanabilir yollarla anlaşılabileceğini ortaya ‘’Fechner Özdeşliği’’ yasası ile ortaya koymuştur.

Fechner, daha sonraki yıllarda bu alanda araştırma yapmaya devam etti ve insan algısı ile ilgili yeni fikirleri test etti. Heidelberg’de, esasen çoklu görev sorunuyla ilgilenen başka bir Alman bilim adamı olarak, farklı algısal uyaranlara zihnin verdiği yanıtları tespit etmeye ve kaydetmeye başladı. Bilim adamı, Gustav Fechner’in çalışmasından en büyük ölçüde etkilenen Wilhem Wundt idi.

Wilhem Wundt genellikle “deneysel psikolojinin babası” olmakla anılır ve bu alanda önemli çalışmalar yapmıştır. İlk deneysel psikoloji laboratuarına kurmuş, bilimsel dergilerde yazmış ve nihayetinde yaklaşımı  bir bilim olarak resmileştirilmiştir. Wundt, Fechner’in yolundan giderek onun teorilerini uygulamayla ispatlamıştır.

Deneysel psikoloji alanını ilerleten bir sonraki Alman bilim adamı Hermann Ebbinghaus,  Fechner’in “ Psikofizik unsurları ” kitabını okuyarak ondan doğrudan etkilendi. Uzun (çoğunlukla) saçma hecelerin (örneğin: “VAW”, “TEL”, “BOC”) uzun listelerini kullanarak ve insanların onları unutmasının ne kadar sürdüğünü kaydederek, hafızaya ve unutmaya yönelik ilk önemli  araştırmayı gerçekleştirdi.

Öğrenme ve hafıza ile ilgili yaptığı bu  çalışmalar ve deneyler, Ebbinghaus’un bilimsel kariyeri için çok önemlidir. Deneysel psikolojinin  bir bilim dalı olmasının ilk yapıtaşlarını oluşturmuştur. Daha sonra bu yolda ilerleyerek  katkıda bulunan deneysel psikolojinin ilerlemesi ve başarısının önünü açmasına yardımcı olan birçok bilim adamı olmuştur.( Hermann von Helmholtz, Ernst Weber ve Mary Whiton Calkins, sadece birkaç isim) Yaptıkları çalışmalarla, alanı tanımlayarak, aşağıda özetlenen özellikleri sağlamışlardır.

Deneysel psikolojiyi tanımlayan nedir?

Herhangi bir bilimsel alanı tanımlamanın kesin hatları yoktur. Multidisipliner bir alandır. Bununla birlikte, deneysel psikoloji, onu tanımlayan en az üç merkezi bileşene sahiptir: ampirizm, determinizm ve yanlışlanabilir. Bu özellikler deneysel psikolojinin merkezidir, aynı zamanda bilim içindeki diğer birçok alanın.

Ampirizm, bir teoriyi destekleyebilecek veya çürütebilecek veri koleksiyonunu ifade eder. Tamamen teorik akıl yürütmeye karşı, ampirizm test edilebilecek gözlemlerle ilgilidir. Tüm bilginin duyusal deneyimden kaynaklandığı fikrine dayanır – gözlemler algılanabilir ve onları çevreleyen veriler deneyler oluşturmak için toplanabilir.

Yanlışlanabilirlik , tüm çağdaş bilimsel çalışmaların temel bir yönüdür. 20. yüzyıl filozofu Karl Popper, bu kavramı resmileştirdi – herhangi bir teorinin bilimsel olması için onu tahrif etmenin, çürütmenin, yanlışlayabilmenin bir yolu olmalı.

Görelilik Teorisi bilimseldir, örneğin, yeni kanıtların varolanı çürütmek için ortaya çıkması mümkündür. Bu, test edilebileceği anlamına gelir. Omphalos hipotezi  bir örnek olarak verilebilir. Evrenin milyarlarca yıldır var olduğuna dair bilimsel kanıtların aksinin iddia edilmesi gibi. Dünya bilindiğinden daha genç olabilir, – buna karşı herhangi bir kanıt geliştirmesi gerekir, yanlışlamak için test edilmelidir.

Determinizm, herhangi bir olayın daha önceden bir nedeni olduğu fikrini ifade eder.  Zihinsel durumlara uygulanan bu ilke, beynin uyaranlara yanıt verdiği ve doğru veriler göz önüne alındığında bu yanıtların nihayetinde tahmin edilebileceği anlamına gelir.

Deneysel psikolojinin bu yönleri, bu alanda yapılan araştırmaların temelini oluşturur. Bu bakış açısı ile  yürütülen araştırmalara ait binlerce makale vardır. Aşağıda bu alanı şekillendiren en etkili ve en çok atıf yapılan çalışmalardan sadece birkaçına ve  deneysel psikolojinin geleceğine bakacağız.

Deneysel psikolojide klasik çalışmalar

Küçük Albert

Deneysel psikoloji içindeki en ünlü, en popüler çalışmalardan biri de davranışçılık kuramını da kapsayan  “küçük Albert ” çalışması olarak bilinen bu deney, 1920’de gerçekleştirmiştir. Bir bebeğin koşullandırma yoluyla bir uyarandan korkup korkmayacağı üzerine odaklanılmıştır. (koşullandırma ile  bir uyarana yanıtın ilişkilendirilmesini ifade eder) [3].

Psikolog John B. Watson, bir bebeğin koşulsuz ve  aynı zamanda korku uyandıran bir uyarana (beyaz bir fare ve metal bir çubuğa çarpan çekiçin yüksek ve ani sesi) maruz kaldığı bir deney tasarladı. Beyaz farenin görünümü ile eşleştirilmiş bu yüksek gürültünün tekrarlanması, sonunda beyaz farenin, çekiç sesi olmadan bile korku tepkisini tetikleyen  şartlı bir uyaran haline gelmesine yol açtı.

Çalışma aslında oldukça  sorunlu ve  etik olmasa da (ki etik değil) insanın duygusal tepkilerinin koşullandırmayla kasıtlı olarak nasıl şekillendirilebileceğini göstermesi açısından zamanı için oldukça etkiliydi- bundan önce sadece hayvanlarla yapılan bir çalışmaydı [4].

Watson, daha sonra ‘’8 aylık bir bebeğe yaptığı bu deneyle’’ utançla anılan profesör olmuştur. Etik kuralları hiçe sayarak yaptığı bu deney  yaklaşımı o zamandan beri haklı olarak sorgulanırken, çalışma insan davranışını anlamada  bir atılım olmuştur.

Asch uygunluk deneyi

Watson’ın bilim adına utanç veren  deneyinden otuz yıl sonra, davranıştan ziyade inançlar incelenmiştir. Solomon Asch tarafından 1951’de yapılan araştırmalar, grup baskısının insanların inanmadıkları şeyleri nasıl söyleyebileceğini gösterdi.

Amaç, sosyal baskıları “insanın karar verme sürecinde çevresinin etkisinin ne kadar önemli olduğunu ” incelemekti [6]. Katılımcı yedi kişilik  biri habersiz , diğer altısı aktör olan bir grup oluşturuldu. Görev, çizgilerin uzunluğunun karşılaştırılacağı algısal bir test olarak tanıtıldı.

Değişik boylarda çizgiler olan kartlar deneklere gösterildi. Görev kartlardaki çizgi boylarının uzunluğu ve kısalığıyla ilgiliydi.  Cevaplar açık ve basitti ve  katılımcıların   %99’undan doğru  cevap alındı. Daha sonra , her biri aktör olan grup katılımcıları birbiri ardına yanlış cevapları  yüksek sesle söyleyince habersiz   katılımcının cevapları değişti. %38’si grubun yanlışta olsa söylediği cevabı vermiştir. Çalışma, özellikle sosyal faktörler söz konusu olduğunda, eylemlerimizin bulunduğumuz ortamdan nasıl etkilenebileceğini göstermek için oldukça etkili oldu.

Görünmez Goril Deneyi

Deneyde  ellerindeki topu birbirlerine atmakla görevli 3 beyaz, 3 siyah tişörtlü  6 kişi vardı. Top atma devam ederken aralarından goril kostümlü biri aralarından geçiyor ama onu kimse görmüyordu.

1999 yılında, Chabris ve Simons tarafından  yapılan araştırmada, dikkat kaynaklarımızın dünyayı nasıl algıladığımız nasıl etkilenebilceğimiz araştırıldı. [7]. “ Dikkatsiz körlük ” terimi, dikkatimiz başka bir yönde olduğunda algılarımızın etkili körlüğünü ifade eder.

Çalışma, dikkat  işleminin nasıl yapıldığını test ederek, görevle daha alakalı olan nesnelerin, sadece yakın uzamsal yakınlığa sahip nesnelerden daha fazla görülebileceğini öne sürmektedir. (çok kabaca-beklenen bir şeyin daha uzakta olsa bile görülmesi daha muhtemel, beklenmedik bir şey yakın olsa bile görülmesi daha az olasıdır).

Araştırma sadece algılarımızın deneyimlerimiz üzerindeki etkisini göstermekle kalmadı, aynı zamanda gerçek dünyadaki etkileri de var. Bu çalışmanın bir replikasyonu, akciğerlerin birkaç X-ışınından birinde nodüller araması talimatı verilen radyologların görsel araştırmasını kaydetmek için göz takibi kullanılarak yapıldı [8]. Araştırmacılar “ ortalama nodülün 48 katı büyüklüğündeki nesne, sunulan son vakaya yerleştirildi . Radyologların yüzde seksen üçü bunu görmedi.”

O zamandan beri takip edilen orijinal çalışma ve araştırma, çevre hakkındaki beklentilerimizin algılarımızı nasıl şekillendirebileceğini göstermek için çok önemli olmuştur. Modern araştırma, neredeyse 200 yıl boyunca yürütülen fikir ve çalışmaların her biri bu deneyler üzerine inşa edilmiştir.

Deneysel psikolojinin geleceği

Bu makalenin büyük kısmı, deneysel psikolojinin ne olduğu, nereden geldiği ve şimdiye kadar neler elde ettiği bilgisini vermiştir. Bundan sonra deneysel psikoloji nereye gidiyor sorusuna cevap bulmaya çalışılacaktır.

Tahminler yapmak zor olsa da, en azından endikasyonlar vardır. Bakmak için en iyi yer bu alanda uzman olanlardır.  Schultz ve Schultz, modern psikolojiye “davranış Bilimi ve zihinsel süreçler yerine sadece davranış bilimi, davranışı ve zihinsel süreçlerle olan ilişkisini açıklamaya çalışan bir bilim olarak” atıfta bulunur.” [2].

Psikoloji Bilimi Derneği (APS), önde gelen psikoloji araştırmacılarından tahminler istemiştir.

Lauri Nummenmaa (Yardımcı Doçent, Aalto Üniversitesi, Finlandiya) Schultz ve Schultz’a benzer bir yol öngörüyor ve “gelecekteki psikolojik bilimin önemli bir amacının beyin ve davranış arasındaki bağlantıyı yeniden kurmayı içereceğini”belirtti.

Modupe Akinola (Yardımcı Doçent, Columbia Business School) “teknolojideki ilerlemelerin bedensel yanıtları ölçmede daha önemli  yollar açmaya  izin vereceğini”umuyor.

Kristen Lindquist (Psikoloji Yardımcı Doçent, University of North Carolina School of Medicine) duygusal tepkilere odaklanıyor ve “bir kişinin beklentilerinin, bilgisinin ve önceki deneyimlerinin duygularını nasıl şekillendirdiğini anlamaya başlıyoruz. Duygular, kararlardan anılara, duygulara kadar uyanmanın her anında rol oynar, bu nedenle duyguları anlamak zihni daha genel olarak anlamamıza yardımcı olacaktır.”

Tal Yarkoni (Austin’deki Texas Üniversitesi Psikoinformatik Laboratuvarı Direktörü), deneysel psikolojinin geleceğinin ne olduğuna dair açık bir değerlendirme sunar: “Psikoloji  bilim adamları daha iyi verilere, daha iyi araçlara ve daha güvenilir toplama ve değerlendirme yöntemine sahip olacaklardır.

Deneysel psikolojinin geleceği ne olursa olsun, bilimde araştırmayı ilerletmeye yardımcı olmaya devam etmeyi ve daha iyi veri toplamak için araçlar sağlamayı umuyoruz. Biyosensörlerin entegre edilmesinin bunu ileriye götürmek için büyük bir potansiyele sahip olduğuna inanıyoruz.

 

Kaynaklar:

[1] Shiraev, E. (2015). A history of psychology. Thousand Oaks, CA: SAGE Publications.
[2] Schultz, D. P., & Schultz, S. E. (2011). A History of Modern Psychology. Cengage, Canada.
[3] Watson, J.B.; Rayner, R. (1920). “Conditioned emotional reactions”. Journal of Experimental Psychology. 3 (1): 1–14. doi:10.1037/h0069608.
[4] Pavlov, I. P. (1928). Lectures on conditioned reflexes. (Translated by W.H. Gantt) London: Allen and Unwin.
[5] Brewer, C. L. (1991). Perspectives on John B. Watson. In G. A. Kimble, M. Wertheimer, & C. White (Eds.), Portraits of pioneers in psychology (pp. 171–186). Washington, DC: American Psychological Association.
[6] Asch, S.E. (1951). Effects of group pressure on the modification and distortion of judgments. In H. Guetzkow (Ed.), Groups, leadership and men(pp. 177–190). Pittsburgh, PA:Carnegie Press.
[7] Simons, D. and Chabris, C. (1999). Gorillas in our midst: sustained inattentional blindness for dynamic events. Perception, 28(9), pp.1059-1074.
[8] Drew, T., Võ, M. L-H., Wolfe, J. M. (2013). The invisible gorilla strikes again: sustained inattentional blindness in expert observers. Psychological Science, 24(9):1848–1853. doi: 10.1177/0956797613479386.

 

Çeviri: Zeynep Çetin

Kaynak: Bryn Farnsworth, Ph.D., https://imotions.com/blog/what-is-experimental-psychology/

 

Bir yanıt yazın