Korku insanlarda doğuştan gelen duygusal bir tepkidir. Bizi yılanlar, örümcekler ve aslanlar gibi bize zarar verebilecek şeylerden uzak tutmak için gelişen, öğrenilen sinirsel bir mekanizmadır. Ancak bugün korku ile ilişkimiz karmaşık ve çelişkilidir. Örneğin yılanlar, örümcekler ve aslanlar yerine artık topluluk önünde konuşma, başarısızlık ve reddedilme gibi korkacak daha modern ve karmaşık şeylere sahibiz.
Bundan başka, modern medya korkuyu adaptasyondan ziyade heyecan için bir mekanizma olarak kullanmayı her zamankinden daha kolay hale getirdi. Birçoğumuz korku filmleri, perili evler, motorlu testereler ve diğer heyecan verici tehlike simülasyonları ile korkmaktan keyif alıyoruz. Korku kadar karmaşık ve büyüleyici bir şeyi nasıl inceleyebiliriz?
Öhman ve Epstein’a göre [1, 2] korku ve kaygı, “korkutucu” uyarana göre ortaya çıktıklarında tanımlanan iki ayrı fenomen olabilir:
- Ankisiyete, ortaya çıkan korkunç bir uyaran beklentisiyle, tehlike algısını çevreleyen genel, yönlendirilmemiş fizyolojik uyarılma ve gerginlik olarak düşünülebilir. Uzun, karanlık bir koridordan aşağı inmenin korkunç korkusunu düşünün.
- Öte yandan korku, bu uyaranın ani başlangıcını içerir. JumpScare, (korkudan sıçramak: genellikle korku filmlerinde, perili evlerde, video oyunlarında kullanılan ve çoğunlukla yüksek, korkutucu bir sesle ortaya çıkan ani bir değişiklikle izleyicileri korkutmak için kullanılan bir teknik) ürkütücü bir tepki ve başa çıkma mekanizmaları üretir. Bir zombinin dolaptan aniden fırladığını düşünün.
Çalışma
Korku çalışması hakkında bildiklerimizi, film ve televizyon şirketlerinin yüzlerce saatlik korkutucu malzeme yayınladığı medya endüstrisine nasıl uygulayabiliriz?
iMotions ofisinde, hangi fragmanların potansiyel biyometrik korku göstergelerini ortaya çıkardıklarını belirlemek için izleyicileri üç korku filmi fragmanını (The Nun, Slender Man ve Marrowbone) izlemeye davet ettiğimiz küçük bir çalışma yaptık. Ayrıca karşılaştırmalı, korkusuz bir başlangıç noktasına hizmet edebilmesi için üç komedi fragmanını (Night School, The Spy Who Dumped Me, Life of the Party ) test ettik.
Sensörler
- görsel dikkati değerlendirmek için eye tracking ,
- duygusal uyarılmayı değerlendirmek için deri iletkenliği (GSR)
- frontal alfa asimetrisi ile kaçınma motivasyonunu değerlendirmek için EEG
- her fragmanı ne kadar sevdiklerini ve her birinin ne kadar korkutucu olduğunu değerlendirmek için bir anket kullandık.
Varsayımlar
- En korkutucu fragman, GSR “zirveleri” ile ölçülen en yüksek duygusal uyarılma ile ortaya çıkacaktır.
- En korkutucu fragman, EEG frontal alfa asimetrisi (FAA) ile ölçülen en büyük kaçınma motivasyonu ile ortaya çıkacaktır.
- Bu ölçümlerden her ikisi de izleyicilerin test edilen fragmanlar için ankette bildirdikleri korku puanlarıyla ilgili olacaktır.
Sonuç 1
GSR Zirveleri/Dakika Ankette Bildirilen Korku Puanlarına Karşılık Geliyor.
GSR sonuçlarımız, korkunç fragmanlar arasında, Slender Man’ın en fazla GSR zirvesine sahip olduğunu, Marrowbone’un ise en azını ortaya çıkardığını gösterdi. Anket ile bildirilen “korku” da aynı sonucu göstermektedir. İzleyiciler, Slender Man fragmanını en korkutucu ve Marrowbone fragmanını en az korkutucu olarak derecelendirmiştir.
Bu hipotez bir fragmanın nasıl tasarlandığının, izleyicilerin biyometrik tepkileri üzerinde güçlü bir etkiye sahip olabileceğini gösterebilir. Örneğin, Slender Man fragmanı birçok *Jumpscare anına sahiptir: Yüksek sesler, müzikte ani değişiklikler, ani ve hızlı görsel kesimler vb.
Ancak Marrowbone fragmanı farklı bir yaklaşım benimser: Jumpscare gibi yaratıcı efektlere güvenmek yerine, filmin senaryosuna dayanan ortama daha uygun bir dehşete sahiptir. Karşılaştırma amacıyla 3 komedi filmi fragmanı hakkında da veri topladık. Beklendiği gibi, komedi fragmanlarının korku fragmanlarından nispeten daha düşük duygusal uyarılma sağladığını gördük.
Bu nedenle, korkutucu fragmanların izleyicilerden komedi fragmanlardan daha güçlü bir duygusal uyarılma tepkisi sağladığını gördük ve korkutucu fragmanın yaratıcı tarzının seyircinin biyometrik yanıtlarında önemli bir rol oynayabileceği tespit ettik. Şimdi, davranışsal motivasyona bakalım: EEG, izleyicilerin bu fragmanları nasıl deneyimlediğine dair anlayışımızı nasıl artırabilir?
Sonuç 2
EEG Yaklaşma/Kaçınma Motivasyonu, beğeniyi ifade ediyor.
İlk bakışta, EEG davranışsal motivasyon sonuçlarında bir karşıtlık görünüyor. Slender Man izleyiciler tarafından en korkutucu olarak derecelendirildi ve en yüksek duygusal uyarılmayı ortaya çıkardı. Fakat aynı zamanda EEG ile frontal asimetri ile ölçüldüğünde en yüksek davranışsal yaklaşma motivasyonunu da ortaya koydu. Slender Man için yüksek kaçınma motivasyonu göreceğimizi beklemek makul olmaz mıydı?
Ancak frontal asimetri ile neyi ölçtüğümüzü unutmayın: Bu mutlaka “iyi / kötü” veya “korkutucu ya değil ” ölçüsü değildir. Aksine, frontal asimetri, bireyin bir tür eylemde bulunmasını ve bilişsel motivasyonunu yansıtır. Bu motivasyon uyaranın kendisinden, uyaranın deneyimlendiği bağlamdan, bireyin uyarana ve onun bağlamına ya da bunlara yönelik düşüncelerinden ve hislerinden gelebilir.
Şimdi, bir film fragmanının amacını düşünün: İzleyicilerin gelecek bir filmle ilgilenmesini ve heyecan duymasını sağlamak. Tanımı gereği, film yapım şirketleri, türüne bakılmaksızın tüm fragmanlarını yapmaya çalışırlar, izleyicileri filmlere gitmeye motive ederler. Korku fragmanlarının izleyicilerde rutin olarak kaçınma motivasyonunu ortaya çıkarması sorunlu olurdu: Eğer durum böyle olsaydı, hiç kimse bu filmleri izlemeye gitmezdi!
Sağlıklı bir kontrol olması açısından son bir kez katılımcılarımızın her fragman için bildirdikleri beğenilere bakabiliriz. Gerçekten de, Slander Man’ın en büyük davranışsal yaklaşma motivasyonunu ortaya çıkaran fragman olduğunu ve en “sempatik” olarak derecelendirildiğini görüyoruz.
Sonuç 3
Daha Fazla Korkuya Sebep Olma Daha Fazla Kaçınmaya Eşit Değildir.
Üç fragmandan Slender Man, fizyolojik uyarılma (GSR zirveleri/dakika) ve anketle bildirilen korku içinde en yüksek sırada yer aldı. Bununla birlikte, şaşırtıcı bir şekilde, EEG verilerine dayanan en yüksek yaklaşma motivasyonuna da sahipti. Ayrıca, korkutucu fragmanlarda (maksimum 5 puan üzerinden) anketle bildirilen benzerlik oldukça düşük olmasına rağmen, Slender Man hala korkutucu fragmanlardan en çok beğenilenler arasında yer aldı. Korkunç filmlerden kaçmak istemekten çok, katılımcılar tam tersini istedi. Bir filmden ne kadar çok korkarlarsa, ona karşı daha fazla yaklaşım motivasyonu vardı.
Verilerde ilk hipotezimizin desteklendiği görülmektedir: GSR, bir film fragmanının ne kadar korkutucu olduğuna dair iyi bir gösterge olabilir. Bununla birlikte, daha korkutucu fragmanların daha fazla davranışsal kaçınma motivasyonu sağlayacağına dair ikinci hipotezimiz desteklenmedi. Korku fragmanlarının en korkutucu olanı Slender Man, diğer korku fragmanlarına nispeten daha büyük bir yaklaşma motivasyonuna sahipti.
Bu, biyometrinin korku fragmanları hakkında nasıl fikir verebileceğinin eğlenceli ve mevsimsel olarak uygun bir gösterisiyse de bilimsel araştırmacıların örneklemin demografik özellikleri, film türü tercihleri, film izleme alışkanlıkları ve diğer birçok faktörü hesaba katması gerekir. Bu konuda gerçek bir inceleme yapmayı araştırmacılarımıza bırakacağız.
Kuşkusuz, korkunun biyometriğini ve nasıl ölçülebileceğini anlamak sadece medyayı değil, aynı zamanda oyunlarda, fobiler ve endişe üzerine yapılan tıbbi araştırmalar ve etkileşimli deneyimleri de içerebilir. Umarım, çalışmamız ürkütücü bir bilim yapmak istemenize neden olur! 🙂
Editörün notu: Yazının aslına bağlı bir çeviri yapmakla birlikte bazı küçük eklemeler ve açıklamalar da yaptık. Öte yandan araştırmaya konu olan filmlerin dünya çapındaki gişe hasılatlarını da aşağıda veriyoruz. Yazarın, yazının sonunda neden örneklemin önemine işaret ettiğini buradan anlayabilirsiniz. Elbette gişe hasılatı gibi bir parametre filmin kopyalarının dağıtım ağı, gösterim tarihindeki rakipleri, gösterim penetrasyonu ve süresi gibi birçok etkene bağlıdır. Ancak doğru örneklem profili ve sayısı gişe hasılatları için tahmin edici olabilmektedir. Bunu da ilerleyen tarihlerde başka bir yazıda konuya ilişkin akademik makale ile sunacağız.
Slenderman: $51,738,549
The Nun: $365,550,119
Marrowbone: $12,294,931
Kaynakça
[1] Epstein, S. (1972). The nature of anxiety with emphasis upon its relationship to expectancy. In C. D. Spielberger (Ed.), Anxiety: Current trends in theory and research (Vol. 2, pp. 291–337). New York: Academic Press.
[2] Öhman A. Fear and anxiety: Evolutionary, cognitive, and clinical perspectives. In: Lewis M, Haviland-Jones JM, editors. Handbook of emotions. 2. New York: Guilford Press; 2000. pp. 573–593.
Çeviri: Tülin Baykuş
Editör: Kılınç Orhan Erdemir
Kaynak: Jessica Wilson, Ph.D, https://imotions.com/blog/fear-in-media/